Я бы не прочь сфотографироваться, но вот бегать мне как то уже не к лицу...Это вам молоденьким
а ты у нас не к молоденьким относишься)))??? p.s я не фанатка его а посему стой он рядом прошла бы мимо а вот за Муратиком бы полетела
Турецкие сериалы |
Привет, Гость! Войдите или зарегистрируйтесь.
Вы здесь » Турецкие сериалы » Cansel Elçin » ФОТО Cansel Elçin
Я бы не прочь сфотографироваться, но вот бегать мне как то уже не к лицу...Это вам молоденьким
а ты у нас не к молоденьким относишься)))??? p.s я не фанатка его а посему стой он рядом прошла бы мимо а вот за Муратиком бы полетела
а ты у нас не к молоденьким относишься)))???
Уже, нет,
а вот за Муратиком бы полетела
на чем интересно???)))))
УУУУ какой здесь Джанселюшка, не зря за ним девчата бегают.
CANSEL ELÇİN
Kırık Kanatlar, Hatırla Sevgili, Gönül Çelen ve son olarak Aşk Tesadüfleri Sever’de Fransız aksanıyla tanıdığımız Cansel Elçin ile İstanbul’da hoş bir söyleşi yaptık. Okumaya alışık olduğunuzun dışında, farklı bir Cansel Elçin tanıdık…
Haber Eylül: İzmir Tirelisiniz. Duydunuz mu bilmiyorum, Tireliler sizi çok seviyor. Hatırla Sevgili başlamadan önce Tire Belediyesi dizinin anonsunu yapmış.
Cansel Elçin: Hadi ya… Bilmiyordum bunu. Çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Bir de Hatırla Sevgili, çok güzel bir diziydi. Bu yüzden daha da mutlu oldum. Tire’ye nisanda söyleşi için gideceğim. Gitme zamanı gelmişti, onlarla bir arada olmak istiyorum.
Haber Eylül: Onlar da sizi sahiplenmiş sanırım.
Cansel Elçin: Tabi, Tire benim zamanımda, çocukluğumda şimdiki gibi değildi. Yirmi, otuz bin kişilik bir kasabaydı ve orada herkes birbirini tanırdı. Biz yukarı mahallelerde oturuyorduk. Babamın kırtasiye dükkânı vardı. Bu yüzden babamı tanıyorlardı. Amcam da öyleydi. Bir de dedemin otogarda bir bakkal dükkânı vardı. İzmir’e gelip gidenler otogarda durduklarında o bakkal dükkânına uğrarlardı. Dedemin adı: Halil İbrahim Elçin. O yüzden de tanırlardı bizi. O zamanlar kola bile yoktu. Başargan gazozu vardır. Gazoz, çekirdek yerlerdi insanlar. İzmir’e gitmek büyük bir yolculuktu. Bir de Tire çok kozmopolit bir kasabadır. Yukarı da Musevi Mahallesi vardır. Benim oturduğum evin karşısında medrese vardı ve orada romanlar vardı. Çok küçük evlerde otururlardı. Her akşam ateş püsküren bir adam gösteri yapardı. Biz de giderdik oraya.
Haber Eylül: Sonrasında Fransa süreciniz nasıl oldu?
Cansel Elçin: Babam daha önce Fransa’ya gitmişti. Temelli dönüş yapmıştı Türkiye’ye ama tekrar gitmeye karar verdi. İlk önce kendisi gitti sonrasında bizi de aldı. Benim için paradoks bir dünya oldu. Tire’den İzmir’i, İstanbul’u görmeden Cumhuriyet okulundan birden Fransa’da bir okula gitmek bambaşka bir dünyaydı. Her şey farklıydı. Burada sabahtan öğlene kadardı okul, bir tane kitabım, bir tane defterim, bir tane kurşun kalemim vardı. Oraya bir gittim sabah okul başlıyor akşam altıya kadar sürüyor. Üç dört gün sonra ben dayanamayacağım dedim. Birden on tane kitap verdiler. Renkli bir dünyaya geçtim ama çok yabancılaştım. İlkokul bire yeniden başladım. Kendimi insanlara kapadım. Arkadaşlık edinmek zordu. Bu yüzden Türkiye’yi hep özlüyordum. Türkiye’de arkadaşlıklarım daha samimi, daha sıcaktı. Oradaki ilişkiler daha faklıydı.
Haber Eylül: İlk gittiğinizde dil için ne yaptınız?
Cansel Elçin: O, çocuk olduğun için hemen öğreniliyor. Ben bir buçuk, iki sene içerisinde çözmüştüm dili. Bir de akşam eve dönünce çalışıyordum. Kitaplar okuyordum, televizyon izliyordum. Bir yandan zor olmasına rağmen ayrı bir tadı da vardı. Düşünsenize dokuz yaşımdan yirmi yaşıma kadar Tire-Paris arabayla gidip geldik. Yılda üç dört defa arabayla gelip gidiyorduk, tam gurbetçilikti yaniJ
Haber Eylül: Baya heyecan doluymuşJ Yolculuğunuz ne kadar sürüyordu?
Cansel Elçin: Hatırlıyorum, bir keresinde bir hafta falan sürmüştü. Karavanla geldiğimizde oluyordu ama tabi içi genelde eşya dolu oluyorduJ Yetmiş altı model Mercedes’i vardı. Altmış ve seksenle geliyorduk. Yol yoktu ki… Ama çok seviyorduk. Şimdi bile gidersem Paris’e arabayla gitmek istiyorum. Tabi daha farklı yollarda giderimJ O dönemde bir mücadeleydi, bitmiyordu yol. Yugoslavya bin sekiz yüz kilometre, bir kamyonun arkasına bir yapışıyorsun git git bitmiyor yol. Bir keresinde de Paris’ten dönüyoruz, ben sıkışığım arabada televizyon, video falan var. Yapışık gitmek zorunda kalıyorsun. Ayaklarını koyacak yer yok çünkü orada da bir sürü teypler, benzeri şeyler, her şey var. Bir de anneler çok enteresan şeyler götürüyor. Bir keresinde toz şeker götürmüştük. Sınırda bune acaba diye araştırılmıştı. Sanki Fransa’da tozşeker yokJ
Haber Eylül: Tam gurbetçilik yaşamışsınızJ
Cansel Elçin: Tabi ama o dönemler çok naif, samimi dönemlerdir. Biz Fransa’dan dönerken Almanya ardından Avusturya’daki gurbetçileri görmeye başlıyorsun. İnsanlar yolda duruyor. Tüp gazlar çıkıyor, piknikler başlıyor. Bir de onun bir organizasyonu var. Arabanın arkası açılıyor, kapanıyor, yemekler hazırlanıyor falanJ Asıl sorun gümrüğü geçmekti. Baba diyordum burası Türkiye mi? Yok daha değil diyordu. Türkiye Cumhuriyeti Kapı Kule yazıyor ve orada bir gün gidiyor. Peronlar var yüz, yüz yirmi tane ve peron seçiyorsun. Bakıyorsun gümrükçüye, bu adam iyi çok sorun çıkarmaz diye. Geçtikten sonra da Tire’ye gitme aşaması başlıyor. İki ay sonra da Türkiye’den Paris’e gitme aşaması başlıyor. Hüzünlü oluyordu ama özlüyordum. Bu sefer yine cama yapışık gidiyordum. On kilo peynir, on tane karpuz, on tane kavun, battaniyelerJ Bir keresinde minik kedi götürmüştük. Arabada arakada bizimle yaşıyordu. Bir gün kedi kayboldu. Kedi kaçmasın derken kayboldu. Aradan bir gün geçti tekerleklerini çalmasınlar diye arabada uyuyorduk. Ben gece ses duydum. Sonra Avusturya’ya geldik. Ben gece hala miyavlama sesi duyuyorum. Durduk kenara çektik. Kaportayı bir açtık, sıcak diye içeride bir yerde kalmış. Nerden bulduysa oraya gidecek yoluJ Bir de hiç anlamazdım neden on kilo peynir götürdüğümüzü gidene kadar bozuluyordu zatenJ En güzeli Avusturya’ydı. Süpermarketler vardı. Eskiden süpermarket peşindeydik. Medeniyet süpermarketti. Patlayan şeker alırdık. Arabada herkes patlayan şeker yerdiJ Bu detaylar çok güzeldi. Hikâye şu; tabi ki bu beni ilgilendiren bir şey ama benim gibi yurtdışında yaşamış altı milyon Türk var ve Türk’üz. Yurt dışında yaşamamıza rağmen hiçbir zaman Türk kimliğini bırakmamış iki kültür arasında kalmış insanların hikâyesi bu… Ne kadar Fransa’da yaşasam da ismim Cansel, ben Türk’üm. Burada askerliğimi yaparken altmış sekiz ülkeden farklı Türkler geldi.
Haber Eylül: En azından size bunların farklı getirisi olmuş degilmi?
Cansel Elçin: Ben size mizan içinde, İtalyan komedi tarzında anlatmaya çalışıyorum. Tabi bunun dram yanı da var. Türkiye’ye gitme mücadelesi var. Burada Fransız diyorlardı. O kadar emekten sonra insan etkileniyordu tabi…
Haber Eylül: Peki, böyle bir sürecin içindeyken sanata, sinemaya nasıl yöneldiniz?
Cansel Elçin: Fransa’da imreniyorsun. Ben çok şanslıyım. Fransa’yı seviyorum. Onların kültür ayrıcalığı var. Bütün dünyaya kapılarını açarlar. Bu yüzden Fransa’da metroya bindiğin zaman bütün dünyadaki insanları kabul ederler.
Haber Eylül: Biz genelde milliyetçi olarak biliriz.
Cansel Elçin: Tarihlerini, dillerini sahiplenmeye çalışırlar. Dillerini İngilizleştirmeyi sevmezler. Yemeklerine sahip çıkarlar. Bu da güzel bir şey bence… Bu konuda içine kapanırlar senin o kültüre adapte olmanı sağlarlar. Bu yüzden de onların kültürlerini, yaşam tarzlarını, sosyal bakışlarını, hoş görülerini, toleranslarını sevdim. Ama tabi imkânlar da çok fazla. Ben gittiğimde tenis raketi vermişlerdi. Aşksam ağabeyim ile bakmıştık bu nedir acaba diye. Tenis kortuna götürdüler tenis oynattılar. Bu bizim için Türkiye’de elit bir spor gibi görünse de bunu orada demokratize etmişler. Herkes her tarafa gidebilir, her şeyi yapabilir. O imkânları yaratmışlar. Bu yüzden de o imkânları kullanmak benim için güzeldi. Hayatı illa başarmak peşinde gitmiyorsun. Daha çok kendini eğitmek istiyorsun. Bunun için çok fazla imkânın oluyor. Bu benim için de çok büyük bir şanstı. Başka şeyleri düşünmeden okumak, gezmek, spor yapabilme imkânı çok güzeldi. Ben bu memlekette bir sürü şey yapabilirim dedim. Durumumuz düzeldikten sonra akşamları kendimi doldurmak istedim. Bu yüzden de tiyatro kursuna gittim. Aslında amacım kendimi geliştirmekti. Mesela kitap okumak istiyorsun ve kütüphaneye gidiyorsun. Hangi kitabı seçeceğini bilemezsin ki… Belki beğenmeyeceksin. Ama bir tiyatro ya da müzik okuluna gittiğiniz zaman hemen bir kestirme yola giriyorsun. Orada hemen her gün öğreniyorsun. Bir arkadaşım vardı. O da Fransa’nın bir kasabasından geliyordu. Ortak noktamız oldu ve dedik ki tek başımıza bir şeyler yapacağımıza üç dört kişi bir şeyler yapalım. Her gün tiyatro kitabı okuyorduk. Akşam tiyatro oyununa gidiyorduk. Kısa metraj çekiyorduk. Beş altı dakikalık kısa metrajlar oluyordu. İlk önce jeneriği ile başlıyorduk. Daha hikâyeyi bilmeden filmin ismi ne olsun diyorduk. Stajlara gidiyorduk. Kendimizi çok geliştiriyorduk. O dönemde okulda da Fransa’nın şu an en iyi oyuncuları, yönetmenleri falan vardı.
Haber Eylül: Audrey Tautou da sizin okulunuzdaymış sanırım
Cansel Elçin: Evet, o çok tanındığı için herkes biliyor.
Haber Eylül: Peki, ne zaman fark edildiniz?
Cansel Elçin: Okuldan sonra okulun bir gösterisi oldu. O zaman fark edildim. Tiyatro oyunları oynamaya başladım. Sonrasında bir oyunuma Ferzan Özpetek geldi. Harem Suare’yi çekecekti. Orada birkaç oyuncunun Cast’ını yaptım. Sonra da Türkiye’ye geldim.
Haber Eylül: Türkiye’ye gelme kararını nasıl verdiniz?
Cansel Elçin: Tomris Giritlioğlu getirdi beni. Kırık Kanatlar’da oynadım. Bitmeden Hatırla Sevgili konuşuldu. Bir de Tomris size bir hikâye anlattığı zaman çok güzel anlatır. Anlattığı gibi de olur. Cansel dedi Adnan Menderes dönemini anlatacağım. Babamın dönemi olduğu için Adnan Menderes dönemini bana babam anlatırdı. Ben de böyle bir dizide oynasam babam izlese güzel olur dedim. Bir ilkti o. Çemberimde Güloya seksenleri anlatmıştı ama ellileri anlatmak daha zordu. Yollar, tramvaylar yapıldı. Tamamen bir sokak yapıldı. Hatta Arnavut kaldırımlı yollar yapılmıştı, Amerikan ordusu geldiğinde dolanıyordu yollar ardından yeniden yapılıyordu. Güzel bir diziydi.
Haber Eylül: Başta “Kampüste Çıplak Ayaklar” olmak üzere sizinde çektiğiniz filmler oldu. Sahne önünde olmaktan mı yoksa arkasında olmaktan mı daha çok mutlusunuz? Hangisini daha keyifle yapıyorsunuz?
Cansel Elçin: Benim için öyle bir ayrım yok. Her ikisi de çok eğlenceli ve her ikisi de çok sancılı. Yönetmenlik şu açıdan zor; insanları ikna etmeye çalışıyorsunuz, onların balını, en iyi yeteneğini almanız gerekiyor. Bir de para toplamak ve onu doğru yere harcamak, farklı şeyler yapmak çok zor.
Haber Eylül: Farklı şeyler diyorsunuz ama Türkiye’de filmler çok standart değil mi? Sanat filmi algımız bile sıkıcı ve monoton olması.
Cansel Elçin: O şundan kaynaklanıyor; sanat filmi deyince herkesin anlayamayacağı bir şey yapıyorsun. Popüler film deyince yedinden yetmişe herkesin anlayabileceği bir film yapıyorsun, böyle düşünmen gerekiyor. Ama sanat filmi dediğin zaman yönetmen bunu umursamıyor. Mesela Cannes Film Festivali’nde bir filme ödül vermelerinin sebebi; bakın burada bir adam var ve dünyaya başka yerden bakıyor. Onun bir derdi var ve onu alıp dünyaya tanıtmaya çalışıyor. Aslında adam kamerasını buraya koyacağına başka bir yere koymaya karar vermiş, başka bir dilde anlatmaya çalışmış. Ben Kampüste Çıplak Ayakları yaparken, bir roman okudum ve ben bunu kendi bakış açımla anlatabilir miyim dedim. Siz olsaydınız belki farklı bir bakış açısıyla anlatırdınız. Ben çok teşekkür ediyorum ki bunu Türkiye’de yapabildim. Şimdi benim yazdığım başka bir hikâye var. Belki onu yapacağım. Ama bunun için de hazır olmam gerekiyor. Film bir milyon gişe yapsın, şuradan buradan ödül alsın diye yapmıyorum.
Haber Eylül: En son sizinde küçük bir sahnesinde yer aldığınız Aşk Tesadüfleri Sever filminde bir teneke kutu, hazine kutusu hikâyesi vardı. Hatırlarsanız aynı hikaye bir Fransız filmi olan Jeux D’ enfants’ta (Cesaretin var mı aşka?) da yer almıştı. Sizce biz film yaparken sahnelerden etkileniyor muyuz?
Cansel Elçin: Dünyada az senaryo, az film var. Belki izlediklerimizden etkileniyoruz, belki de yönetmenin de bir hikâyesi vardır onun üstüne kurmuştur. Mesela ben filmimi çektiğim zaman etkilendiğim sahneler olmuştu. Bir sürü yönetmenle büyüdüm ve yaptığım sahnelerde de bunun etkisi var. Aşk Tesadüfleri Sever Türkiye’de gişe başarısı iyi olan bir filmdi.
Haber Eylül: Peki, sinemayı siyasetle birleştirebilir miyiz? Bir propaganda unsuru olarak kullanabilir miyiz? İnsanlara bir şeyler öğretebilir miyiz? Ya da bakış açılarını değiştirebilir miyiz?
Cansel Elçin: Kullandılar tabi… Örneğin; İkinci Dünya Savaşında Hitler döneminde sinemayı propaganda amacıyla kullanmışlar. Ama dünyada artık böyle şeyler olmuyor. Belki şöyle bir şey olabilir; siyaset demiyorum ama tarihte politika üzerine insanlar bir şey yaşamıştır, bunlar olabilir. Politikten ziyade insan hakları olabilir. Sonuçta Hatırla Sevgili Türkiye’nin tarihini anlatıyordu. Mesela bildiğim kadarıyla Türkiye’de okullarda 1938’den sonrası anlatılmıyor. Bence Hatırla Sevgili bu konuda insanlara o tarihi gösterdi, o tarihle ilgili kitaplar okuttu.
Haber Eylül: Tarih okumayı çok sevmediğimiz için bu tarzda diziler ya da filmler merak ettirip okumaya yönlendiriyor.
Cansel Elçin: Evet, okumaya teşvik ediyor. Satılmayan kitaplar satılmaya başlıyor.
Haber Eylül: Aşk-ı Memnu içinde bazı insanlar diziyi izledikten sonra “Aaa bunun kitabını da çıkarmışlar” demiş.
Cansel Elçin: Bence bunlara olumlu tarafından bakmak lazım… Çünkü Türkiye’nin yüzde yetmiş beşinden fazlası genç. Ne kadarı popüler kültürle yetişiyor ama bunun yanı sıra bir sürü dil bilip, konuşmaya çalışan, yurt dışına çıkmak isteyen bir sürü genç olduğu da biliyor. Ben çift kültürle yaşamış biri olarak söyleyebilirim ki Türkiye çok güzel bir ülke. Her geçen gün de kendini geliştiren bir ülke. Ekonomik açıdan en çok gelişen ülkelerden biri. Burada yaşadığımız için farkında değiliz ama Türkiye kültür sanat açısından da gelişme gösteren bir ülke. Ben buraya döndüğüm için çok mutlu ve gururluyum. Eğer burada işler yapıp katkı sağlayabiliyorsam, benim sayemde insanlar yurt dışına çıkıp gezmek istiyorsa ne mutlu bana. Ben bu yüzden Kampüste Çıplak Ayaklar diye bir film yaptım. Filmin sonunda Altan Erkekli kızına “Git, Hindistan’a git, başka kültürleri öğren” diyor. Başkalarının dedikleriyle gözlem yapamazsın, gidip orada yaşaman bence dünyanın en büyük zenginliği. Diyorum ki Tire’den Paris’e arabayla yüklü gidinJ
Haber Eylül: Yazarlar takımında oynuyorsunuz, o nasıl oldu? Biz bunu Alpay Erdem ile de konuşmuştuk. O da sizinle aynı takımda.
Cansel Elçin: Alpay da çok yeteneklidir. Kımıldamaz ama ayağından topu almak çok zordur. Ben küçükken Fransa’da oynuyordum. Sonra raketi verdiler ya banaJ o yüzden tenise başladım. On, on beş sene tenis oynadım. Eğitimliyim ya iyi oynarım ama oynarken sıkılıyorum. Monoton bir spor… Sonra anladım ki futbol daha iyiymiş. On bire on bir kişi sahadasın. Yani on bir beyin diğer on bir beyini geçip kaleye gol atacak, zor aslında. Daha eğlenceliJ Keşke tenis değil de futbol oynasaydım. Türkiye’ye gelince de sosyalleşmem gerekiyordu. Ben gidip de bir odada aletlerle uğraşamam. Açık hava sporu seviyorum. Umut Kurt götürdü beni oraya. Halı saha da falan oynamaya başladık. Doğu Yücel ile de Küçük Kıyamet’te tanışmıştık. Bir ara beni aradı; “Cansel sen takımda oynuyormuşsun, bizim takımımız var. Yurt dışına gidiyoruz. Milli takımız” falan dedi. Ben de gittim. İki üç maç sonra beni sevdiler. Yurt dışına Almanya’ya gittik. Ben üç günlük çok yoğun dizi çalışmasından kaçtım ve iki buçuk günlüğüne Almanya’ya gittim. Saat iki buçuk, üçte Köln’e geldim. Ama onlar yüz elli, iki yüz kilometre ilerideler ve tren de yoktu. Araba kiralamam gerekiyordu ama Türkiye’de kiralayamamıştım. Orada baktım bir adam duruyor. Araban var mı dedim. Sadece ben varım dediJ ve minibüsle gittim. Kırmızı bir minibüsle ama tabi herkes şaşırdı. Aletleri koyduk ben de şoförlük yaptım yola devam ettikJ Sabah on buçukta maça gittik. Ben zaten ölmüşüm yorgunluktan ve ilk maçımız İngilizlerleydi. Dünyadaki bütün milli yazarlar toplanmış üç gün boyunca turnuva yapılıyor. İngiliz yazarlar takımı geldi, aynı İngiliz gibi oynuyorlar. İtalyanlar geldi, aynı İtalyanlar gibi hep defans oynuyorlar. Almanlar geldi onlar da aynı almanlar gibi sert oynuyorlar. Biz de aynı Türkler gibi yüreğimizle oynadıkJ ve İsveçlileri yendik. Finale çıktık tabi Almanlar yendi ama çok güzeldi, eğlenceliydi. Orada şu çok güzeldi; Harun (Mor ve Ötesi solisti) akşam gitarıyla bir şeyler çalıyordu, herkes bir şeyler paylaşırdı. Yani sadece futbol yoktu. Benim için çok eğlenceliydi. Sonra da Ayazma’ya transfer edildim. Benim deşarj olabileceğim bir yer oldu.
Haber Eylül: Son olarak yeni projeleriniz var mı?
Cansel Elçin: Var tabi… Hem dizi, hem film hem de kendi projelerim var. Çok istiyorum. Yoksa projesiz olmaz ki… Ama tabi şu an bir şey söyleyemiyorum. Yazdığım bir takım şeyler var, onları gönderiyorum ve biliyorum ki geri dönüşü olacak. İmkânlarımızla tabiJ
Haber Eylül: Çok teşekkür ediyorum.
Cansel Elçin: Ben teşekkür ederim. EğlenceliydiJ
Это от меня
Джансел
Джансаль хорошо сказал, что достаточно немного уделять время таким деткам и не надо напрягатся, и это не есть героизм. Таким деткам надо побольше снимать комейдинные фильмы, они их хорошо воспринимают.
Сериал "Пс" вероятно закончится этим сезоном, но к сожалению про новый проект ничего не смог сказать. Вероятно его нет...хотя ему нравится играть в романтических и комейдинных фильмах...В "Пс" таких моментов было всего 15-16... Так что сценаристы и режиссеры не дайте пропасть таланту.
Опять эта ведущая тараторка тараторила всю передачу, тогда зачем приглашать гостей если им дается так мало времени высказатся...
İnternette yapılan "Dizilerdeki aşklarıyla herkesi kendine hayran bırakan hangi çift gerçek hayatta da birlikte olmalı?" anketinde Tuba Büyüküstün ve Cansel Elçin çifti zirveye oturdu
Televizyon izleyicileri kararını verdi! atv'nin sevilen dizisi Gönülçelen'in genç aşıkları Hasret ve Murat, gerçek hayatta da birlikte olması gereken ikili seçildi. GECCE.com geçtiğimiz hafta okurlarına "Dizilerdeki aşklarıyla herkesi kendine hayran bırakan hangi çift gerçek hayatta da birlikte olmalı?" sorusunu yöneltti.
ATV AŞIKLARI ZİRVEDE
Farklı kanallarda yayınlanan yerli dizilerde aşk yaşayan onlarca çiftin arasından Tuba Büyüküstün-Cansel Elçin çifti kullanılan oyların yüzde 49,1'ini alarak birinci oldu. Büyüküstün ve Elçin'i, yüzde 21,5 oyla Unutulmaz'ın kavuşamayan aşıkları Özlem Yılmaz ve Serhan Yavaş izledi. Listenin üçüncü sırasına ise sancılı bir aşk yaşayan Fatmagül ve Kerim yani Beren Saat ve Engin Akyürek yerleşti.
коротко.....
ответы на вопрос какие пары из сериалов и в жизне должны быть вместе.
первое место Джансел иТуба ( Мурат и Хасрет)
второе место Озлем Йылмаз и Серхан Яваш
третье место Берен Саат и Енгин Акюрек ( Фаимагюль и Керим )
cansel elcin 20 sentyabr 1973-cu ilde Izmirde anadan olub.9 yasindan sonra heyatini fransada-parisde surdurub.Ilk ve orta tehsilini Parisde,Iycee Racinedde bitirdikden sonra aile biznesini davam etdirmek ucun Ekonomi ve sosial elmler oxuyan senetci 1 muddet ticaretle mesul olub.Teatr heyatina axsam kurslari ile baslayib.Konservatoryaya yasi catmadigi ucun,Fransanin en meshur teatr mektebine Ecole Florenteyaya yazilaraq tehsilini davam etdirib.Ecole Florenttdeki tehsilinden sonra,New Yorkden gelen ve Actors studiyasini quran LEE strasbergin oglu John Strasberg ile Jack Garfeinden kino ve teatr dersleri alib.mektebi yuksen balla bitirmesi ile yanasi Fransanin muxtelif bolgelerinde bircox teatrlarda kisada olsa sehne performanslari sayesinde Teatra addim atib.Incesenetle yanasi senetci hemde bir cox reklamlarda rol alib.Eyni zamanda senarisini ozunun yazdigi ve yoneltdiyi "Papilloa"adli kisa film cekib.
Cansel Elcin Turkiyenin qabaqda gelen qadin yonetmenlerinden Tomris Giritlioglunnan tanisdiqdan sonra Turkiyede aktyorluga baslayib.ve "kirik Kanatlar"adli serialda oynayib.hal hazirda atv-de cox boyuk maraqla izlenen gonulcelen seialinda pianist murat rolunda oynuyur onuda qeryd etmek lazimdi ki,cansel elcin bu serialda pianini calmaq ucun derlsel alib ve butun pianinoda ozu calir.
ROl ALDIGI TEATR OYUNU:
2002-"La Salle Deam'
2001-"Gilence Complice'
1997-2001"Appelez-Moi Chef on 'Cellule 118"
cekildiyi seriallar
gonulcelen
cennetin cocuklari
hatirla sevgili
kirik kanatlar
Джансель Эльчин, турецкий актер кино, театра и тв, родился в Измире, 20 сентября 1973 г. Когда ему было 9, его семья переехала во Францию. Джансель Эльчин владеет, помимо турецкого, французским и английским. Обучался тевртальному иск-ву в престижном Ecole Florent во Франции и имеет французское гражданство.
Вы здесь » Турецкие сериалы » Cansel Elçin » ФОТО Cansel Elçin